Kan Bankacılığı ve Transfüzyon, Nurgül Ceran, Editör, Türkiye Klinikleri Yayınevi, Ankara, ss.58-65, 2021
Güvenli kan ve transfüzyon güvenliği için en önemli parametre enfeksiyöz
etkenlerin transfüzyon öncesi bağışçı kanlarında taranarak
tanımlanmaları ve rezidüel riskin en aza indirilmesidir. Bu nedenle
bağışçı kanlarında kullanılacak mikrobiyolojik tarama ve doğrulama test
ve yöntemlerin performansları önem kazanmaktadır. HIV/AIDS'in kan ve kan
bileşenleriyle bulaşı tarama testlerinin duyarlılığı ve özgüllüğü
artıracak antijen ve antikor bazlı değişikliklerle beraber ciddi
teknolojik gelişmelerin artmasına neden olmuştur. Bu testlerde
kullanılan yöntemlerin gerek prensipleri gerekse teknik süreçleri
itibarıyla pencere dönemi sorunu veya mutasyonlara bağlı yanlış
negatiflikleri sorununun devam etmesi yeni arayışların artmasına neden
olmuştur. NAT prensipli moleküler testler, kan ve kan bileşenlerinden
viral etkenlerin transfüzyonla bulaşını ciddi oranlarda azaltması
amacıyla kan taramalarına sokulmuştur. Günümüzde özellikle gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkeler çapında kullanılan üçlü (HBV, HCV, HIV) viral
moleküler testler sıklıkla immünolojik (serolojik) testlerle birlikte
kullanılmaktadır. Sonuç olarak; güvenli kan ve transfüzyon için kan ve
kan bileşenlerinde bugün birlikte kullanımda olan immünolojik
(serolojik) ve moleküler tarama testleri rezidüel riski azaltsa da halen
özellikle viral enfeksiyonların transfüzyonla bulaş riski sıfır
değildir. Yeni tip mutant virüslerin pandemik salgınların veya bölgesel
epidemilerin arttığı günümüzde insanlık için kan ve kan bileşenleriyle
bulaşabilecek potansiyeli olabilen yeni viral tehditlerin de olabileceği
göz önüne alınmalıdır.
The most important parameter for safe blood and transfusion safety is to
identify infectious agents by screening them in donor blood before
transfusion and to minimize the residual risk. Therefore, the
performance of microbiological screening and confirmation tests and
methods to be used in donor blood gain importance. Transmission of
HIV/AIDS via blood and blood components caused an increase in serious
technological developments together with antigen and antibody-based
changes in terms of increased sensitivity and specifity of screening
tests. The window period problem or the persistence of the false
negativity due to the mutations regarding to the methods used in these
tests both in terms of principles and technical processess led to an
increase in new approaches. Molecular tests with NAT principles have
been used in blood screening in order to significantly reduce the
transmission of viral agents from blood and blood components by
transfusion. Nowadays, triple viral molecular tests (HBV, HCV, HIV),
which are used especially in developed and developing countries, are
often used together with immunological (serological) tests. As a result,
Although the immunological (serological) and molecular screening tests,
which are used together today in blood and blood components for safe
blood and transfusion, reduce the residual risk, the risk of
transmission of viral infections by transfusion is still not zero. It
should be taken into account that there may be new viral threats for
humanity that may be transmitted by blood and blood components in
today's world where new types of mutant viruses, pandemic epidemics or
regional epidemics are increasing.